Başkalarının gözleri üzerimizde. Bir bakış, bir jest, bir yorum… Kimi zaman sadece bir suskunluk. İnsan, kendini yalnızca aynada değil, en çok başkalarının gözlerinde görür. Orada yansıyanın ne olduğunu merak eder. Bizi nasıl algıladıklarını, kim olduğumuzu, nasıl bir etki bıraktığımızı… Peki, gerçekten biz kimiz? Başkalarının gözleri olmasa, kendimize dair hissettiğimiz her şey değişir mi?
Amerikalı sosyolog Charles Horton Cooley’nin ortaya koyduğu “sosyal ayna” kavramı, benliğimizin sosyal etkileşimler yoluyla şekillendiğini söyler. Kendi imgemizi, başkalarının algılarından devşiririz. Başkalarının bakışı bizim üzerimizde durdukça, yansımamız da şekil değiştirir. Algılarımızın, onların değerlendirmeleriyle yoğrulduğunu düşünmek huzursuz edici olabilir. Ya yanlış anlaşıldıysak? Ya olduğumuzdan başka biri gibi görünüyorsak? Ya da en kötüsü, hiç fark edilmediysek?
Küçük bir çocukken, bir öğretmenin “ne kadar zeki” dediği anın hafızamızda kazındığını fark ederiz. Belki de tam tersine, bir otorite figürünün bizi yetersiz hissettiren tek bir sözüyle yıllar boyunca savaşmak zorunda kaldığımızı. O anlar, zihnimizin en derin katmanlarına yerleşir ve kendimize dair inancımızı inşa eder. Öte yandan, başkalarının görüşleri bazen puslu bir aynadır. Gerçekten kim olduğumuzu yansıtmak yerine, onların kendi önyargılarını ve kırılganlıklarını da yansıtırlar.
Sosyal medyanın varlığıyla birlikte, sosyal ayna daha da güçlü bir hal aldı. Beğeniler, yorumlar, takipçi sayıları, bir insanın kendine dair algısını dramatik şekilde değiştirebilir. Orada onaylanmadığımızda, gerçekte de var olmadığımızı düşünebiliriz. Aynalar çoğaldıkça, yansımalar bulanıklaşır. Ne kadar çok insanın gözü üzerimizdeyse, o kadar az kendimiz olabiliriz. Oysa dış dünyadan aldığımız yansımalardan bağımsız bir benlik mümkün mü?
Bir başkasının zihnindeki versiyonumuzu değiştirmeye çalışarak tükettiğimiz enerji, gerçekte kim olduğumuzu unutmamıza sebep olabilir. İç sesimiz, kalabalığın sesi içinde kaybolabilir. Halbuki başkalarının gözlerinden sıyrılıp, kendi içimize dönmek mümkün. Kendi cümlelerimizi duymak, kendi duygularımızı anlamak… Başkalarının aynasında görünen yansımaya aldanmadan, kendi yansımasını oluşturabilmek. Belki de en güzel ayna, kendimize duyduğumuz sevgidir.
Sevgiler,
Zeynep