İlişkilerde Görmezden Geldiğimiz Kırmızı Bayraklar → Aşkın Kör Noktaları

İlişkilerde Görmezden Geldiğimiz Kırmızı Bayraklar → Aşkın Kör Noktaları

Bir ilişkide en başta göz kamaştıran, içimizi kıpır kıpır eden hisler zamanla yerini bir tür sessiz sorgulamaya bırakabilir. O ilk heyecan içinde fark etmediğimiz, fark etmek istemediğimiz bazı işaretler vardır. Küçük bir yorum, geçiştirilen bir bakış, gereksiz bir kıskançlık ya da hafifçe hissedilen bir baskı. “Sevgi böyle mi olmalı?” sorusu zihnimizin bir köşesinde yankılanmaya başlar.

İnsan, görmek istemediği şeyi seçici bir körlükle yok sayar. Bazen aşkın büyüsü içinde bir şüpheyi bastırır, bazen de yalnız kalmaktan korktuğu için sorunları olduğundan küçük görür. Kırmızı bayraklar işte tam burada, ilişkiye alıştığımız anlarda kendini gösterir. Sevgili bir tartışma sırasında öfkesini kontrol edemediğinde, kendimizi onun ruh haline göre ayarlarken bulduğumuzda, hayatımızdaki diğer insanlarla olan bağlarımız yavaş yavaş zayıflamaya başladığında. Ama bunlar birer sinyal midir, yoksa sadece herkesin içinde var olan iniş çıkışlar mı?

Her ilişkide anlaşmazlıklar, farklılıklar, çatışmalar olur. Ancak bazen bunların ötesinde, bizi olduğumuz kişiden uzaklaştıran, bizi küçülten, korkutan, sindiren, yıpratan bir dinamik vardır. Partnerin sınırlarımızı hiçe sayması, manipülasyon, sürekli suçlayıcı tavırlar ya da bizim üzerimizde bir tahakküm kurma isteği… Bunlar sadece bir anlık öfke patlamaları değil, zamanla rutine dönüşen davranışlar haline gelirse, işte o zaman kırmızı bayrakları ciddiye almak gerekir.

Peki neden çoğu zaman bunları görmezden geliriz? İnsan yalnız kalmaktan korkar. Sevgiyi kaybetme endişesiyle en temel içgüdülerini bastırabilir. “Ama beni seviyor” cümlesinin arkasına saklanır, partnerinin değişeceğine inanır, zamanla düzeleceğini umut eder. Ama bir şeyi kabul etmek gerekir: Sağlıklı bir ilişkide sevgi, korku yaratmaz. Gerçekten seven biri, sevdiği insanı tedirgin etmez, ona kendi olabileceği bir alan tanır.

Bir ilişkide en büyük tehlike, bir gün kendimize dönüp “Ben kimdim, ne oldum?” diye sormaktır. Çünkü aşk, eğer bizi yavaş yavaş kendi özümüzden uzaklaştırıyorsa, onun içinde kendimizi kaybediyorsak, artık sevgi olmaktan çıkıp bir illüzyona dönüşmüştür. Bizi küçülten, varlığımızı sorgulatan, içimizi daraltan bir şeyin içinde kalmak zorunda değiliz. Bazen en büyük cesaret, yürümekten vazgeçmekte saklıdır. Gözümüzün önündeki kırmızı bayrakları görmezden gelmek yerine, neden orada olduklarını fark edebilmek en büyük özgürlüktür.

Sevgiler,
Zeynep